BAĞLANMA KORKUSU NASIL AŞILIR?
Bağlanma korkusunun nasıl aşılacağını anlamak için,
öncelikle bağlanma korkusunun genel özelliklerinin bilinmesi gerek.
Bunu bilmeden sorunun nasıl çözümleneceğini bilemezsiniz.
Sorunu çözmeye dönük tüm stratejiler ya daha baştan çökecek ya da bir iki adım sonra iflas edecektir.
Bağlanma korkusunun “çözümünü engelleyen” belli başlı karakteristik özellikler şunlardır:
1. Bağlanma korkusu, yüzeyde “iki” farklı alanla kendini gösterir; “karşısındakinin bağlanmasına karşı kaygı” geliştirme ve “ilişkinin daha koyulaştığı anlamına gelen durumsal değişiklikler”. Bağlanma korkusu yaşayan kişi kendisinin bağlanacağını, ayrılık zamanı geldiğinde de ayrılık acısı çekeceğini düşündüğü için bağlanmaktan “kaçınmaz” (böyle düşünür). Karşısındakine karşı “Suçluluk ve Kaygı”temel sorunudur.
2. Bağlanma korkusu olanlar “bağ geliştirmeyeceklerini düşündükleri kişileri seçeler”. “Bağlanmak istemiyorum” deseler de bağlanmayı isterler. Sorun istememeleri değil, bundan korkmalarıdır. Bu nedenle korkmalarına rağmen ilişki yaşamaktan “geri durmazlar”. Ya daha baştan karşısındakine duygu hissetmedikleri kişileri seçerler ve zihinlerinde bu ilişkinin geçici olduğu, bunu birgün bitireceklerini düşünürler. Ya karşısındakinin ilişkide olmadığı, kendisinin aşık olduğunu hissettiği, bu ilişkideki duygularının gerçek duygu olduğunu düşündükleri kişileri seçerler. Ya da ilişkinin oluşmasını engelleyecek coğrafi, kültürel, sosyal, engellerin olduğu kişileri seçerler… Bu üç durumda da kaygı giderici düzenekler vardır; birincisinde daha baştan ayrılık masadadır, karşı tarafa bu husus sürekli hissettirilir, böylece bir yandan ilişki yaşanırken diğer yandan kaygı dindirilir. Ikincisinde karşısındaki bağlı değildir, bu durum rahatsız edici olsa da kişinin kaygısını dindirir. Üçüncüsünde ilişkiyi engelleyen başkaca engeller söz konusudur, engel varolduğu sürece kaygı dinmektedir.
3. Bağlanma korkusu bugünün sorunu değil, ilk insandan beri varolan bir sorundur. Bugünün farkı, bugün bunun bir “sorun” olduğunun düşünülmesidir.
4. Bağlanma korkusu kişi tarafından olağan gündelik akışta “hissedilmez”. Bağlayıcı bir süreç başlattığı düşünülen durumlar ve karşıdakinin geleceğe dair plan yaptığını hissetmek kişiyi tedirgin eder, bu anlarda korku ortaya çıkar. Genel bir duygu durumu değildir.
5. Bağlanma korkusu olanlar çoğu zaman bunu reddederler. Sorunun karşısındakilerinin aşırı bağlanması, aşırı sevmeleri olduğunu düşünürler. Bağlanma korkuları olduğunu “kabul edenlerse” bunu bilişsel düzeyde kabul ederler ancak duygusal açıdan kabul etmezler. Bağlanma korkusu ilişki yaşarken kabul edilmez, çoğu zaman ilişki yokken ya da ayrılık sonrasında suçluluk duygusuyla birlikte kabul edilir.
6. Bağlanma korkusu olanların bu sorunu “reddetmelerinin” altında yatan temel düşüncelerden biri; sorunun korku değil karşısındakine yeterli duygu hissedilmemesi olduğu düşüncesidir. Oysa bu manüplatif bir düşüncedir. Başlangıçta aşık olan herkes, karşısındakinin ilişkiye bağlandığını hissettiğinde kaygıyla birlikte aşkı da kaybeder. Bu kaçınılmaz bir gerçektir. Aşık olunduğunu düşünüp ilişkiye bağlanan herkeste yaşanan hayal kırıklığının nedeni budur.
7. Bağlanma korkusunu yenmeye dönük tüm adımlar kişide korku yaratır, bu nedenle tavsiyelere direnç gösterirler. Adım atıyormuş gibi görünen durumlar kişinin suçluluğunu dindirmekten öteye gitmez.
8. Bağlanma korkusunun savunma mekanizmaları çocukluk döneminde geliştirilir. Yani kişilik yapısının önemli bir parçasıdır. Bu nedenle bağlanma sorununun çözümünde mesafe alınması, kişinin en yakın ilişkisinden en dıştaki ilişkilerine kadar bir değişim sürecini başlatır. Çözüm süreci kişiyi değişime zorlar, güvenlik alanını sarsar. Direnç güvenli olduğu düşünülen bu alanine değişimi nedeniyledir.
9. Bağ, bir duygu değil zihnin bir algılama biçimidir. Bu başlığı sonraki yazıya bırakıyorum…
10.Bağlanma korkusu bağlanma sürecinde kişinin kaygı yaşaması, gerilmesi, huzursuz olması değildir. Bağlanma kaygısını korkudan ayıran, kişinin endişeyi gördüğü anda geri çekilmesidir. Yani stress yaratacak süreci hiç deneyimlemeden uzaklaşılmasıdır.
11.Bağlanma korkusunu anlamaya dönük çaba sonuçsuzdur. “Neden korkuyyorsun?” sorusunun cevabı yoktur. Gelen cevaplar yorum içeren, muğlak ifadelerdir. Kişi bu soruyu düşünemez, düşünmeye kalkarsa içinde boşluk oluşur, hiçbir şey hissetmez. Bu nedenle kişinin bağlanma korkusunun arkasında sanki başka bir endişe varmış ve o endişe ortaya çıkartılırsa bu korku da ortadan kalkarmış düşüncesi, gerçekliği olmayan bir zandır.
BAĞLANMA KORKUSU İÇİN ÖNERİLER
Ilk olarak;
Kişi, kendisi yapmaya niyetlenmediği sürece korku duyulan olayla ilgili davranış değişikliğine zorlanmamalıdır.
Bu zorlama kişinin korkusunun derinleşmesine sebep olur, ayrıca bir işe de yaramaz.
Söz konusu durum “üstüne gidilip aşılır” diye düşünülse de süreç böyle işlemez. Söz konusu sorun aşılsa da benzerlik gösteren bir sonraki adım da yine aynı reflex/direnç kendini gösterir.
Üstelik bir adım öncesinde zorlanarak (baskı uygulanarak) davranış değişikliği sağlanığı için, korkusu olan kişi karşısındakine öfke duyar.
Bu öfke ilişkiye ve karşısındakine hissedilen duyguyu manüple eder.
Ikinci husus;
Bu tür bir sorunu olan kişinin partneri iseniz sorunla ilgili rahatsızlığınızı ve beklentinizi “bir” kez dile getirin, sonrasında ise bu konuyu bir daha açmayın. Karşınızdakinin sorunu çözmek için adım atmadığını, kendini korkunun içine kapattığını düşünüyor ve bu durumdan rahatsız oluyorsanız, geriye çekilin.
Kendinizi iyi hissedeceğiniz noktaya kadar ilişkiden geri durum.
Onun sorunu çözme hususunda özgür hareket etmesine alan açın.
Kişi özgürken daha az endişe duyar, daha cesurdur, baskı altında atılan adımlar sonraki süreçte sürekli direnç oluşturur.
Üçüncü husus;
Bu sorunun çözümünde önemli hususlardan biri kişinin böyle bir sorununun olduğunu “kabul etmesidir”. Kişinin kabullenmediğini, sizinle çatışmamaya girmemek, sizi kaybetmemek için kabul etmiş göründüğünü “hissediyorsanız”, dile getirin ve konuyu kapatın.
Dördüncü husus;
Kişinin “bağlanma korkusu” olarak tanımladığı şey’in ne olduğunu anlamaya, onun da anlamasını sağlamaya çalışın.
Böyle bir danışanın terapisti iseniz ya da böyle birinin dostuysanız,
ona “Bağlanmaktan korkuyorum darken, ne demek istiyorsun?” diye sorun, dikkatini bu soruya odaklayın.. Ta ki bu soruya “gerçekten” cevap verdiğini hissedinceye kadar.
Beşinci husus;
Bu soruya verilecek cevap genelde “sevmekten korkuyorum” ya da “sevilmekten korkuyorum” olur.
Bu cevap ortaya çıktığında, bu korkunun benzerlerinin geçmiş yaşantısında nerelerde nasıl ortaya çıktığını, buralarda nasıl davrandığını konuşun, onun “bugünle-geçmiş” arasında bağlantı kurmasını sağlayın.
Altıncı husus;
“Benim bağlanma korkum var” diyerek sorununu tanımlayan ve bunu dile getirmekten hiçbir rahatsızlık duymayan kişilerin bu tanımlamalarına aldanmayın. Bu cümle bir Kabul değil, savunma mekanizması cümlesidir.
Kişi bu cümlenin ardına saklanmaktadır.
Kişi bu cümleyi savunma mekanizması olarak kuruyorsa, söylerken “zorlanmaz”, bir abul olup olmadığını buradan anlayabilirsiniz.
“Bağlanma bozukluğu/korkusu” psikolojik bir tanımdır, bunu bizim kendi duygusal sorunlarımız için karşımızdakine kullanmamız, bir savunma mekanizması işlevi görmesi nedeniyledir.
Kişinin sorununu başka bir cümleyle tanımlaması istenmeli/sağlanmalıdır.
Bu savunma,
karşısındakini kaybetme korkusuna dönük bir maske olabileceği gibi, değişmek istemeyen kişinin “değişmemesinin” yarattığı suçluluğu bastırmak için vicdan temizleme aracı da olabilir.
Yedinci husus;
Kabul edilmiş bağlanma korkusu ve ardından farkedilen daha derinlikli endişeler muhatabına karşı açıkça ifade edilmelidir.
Bu yüzleşmenin bizzat kendisi kişinin korkusunu yavaşlatır, hatta çoğu zaman tamamen ortadan kaldırır.
Kişi partnerine bunu söylemesine “ragmen” durumda değişen bir şey yoksa itiraf edilen duygu bir savunma mekanizmasıdır, kişi kendini maskeliyordur.
Son olarak,
Tanımdan duyguya, duygudan bugüne ve geriye doğru, dikey olarak öyküsel ve davranışsal analiz terapi sürecinde etkin bir çalışma oluşturur.
Bilmek sorunu çözmez, kişinin kendini tanımasını, çözümü nerede arayacağını bilmesini sağlar.
Bu nedenle bu sorunun söz konusu olay aşıldığında da farklı durumlarda yineleneceği unutulmamalıdır.
Bu refleks hayatın her aşamasında kendini gösterir, kişi korku oluşturan olaylarda geri durmak yerine üstüne giderse, korku yerini endişeye/strese bırakır.
Stres başedilabilir bir duygudur, zamanlar azalır, kişi benzer durumlarda daha az kaygı yaşar.
Konuyla ilgili yayın okuyun,
bu sorunu olan kişilerin paylaşımlarını izleyin,
çevrenizdeki insanların davranışlarını gözleyin ve korkularını ilişkilerine nasıl yansıttıklarını farkedin.
Haftaya sorunun çözüm süreci hakkındaki düşüncemi paylaşacağım…
Iyi pazarlar…