BAĞLANAMAYACAĞIN BİRİNİ NEDEN SEÇERSİN?
Arzu’dan kastım, cinsellik değil.
Heves de değil..
Tutkuyu, ihtiras’ı da kastetmiyorum..
İstek’i de..
Bunların üstünde, hepsini kapsayan “aşk” tan bahsediyorum.
Gündelik dilde siz ona “aşk” diyosunuz, terapi odasında biz, “arzu”.
Psikanalitik bir tanımı ifade ediyorum “arzu” kelimesiyle.
“Arzu” aşk’ın da üstünde, egonun “haz”a yönelimidir.
Arzu’u aşk’ı kapsayan ancak onun üstünde bir içerikle düşünsem de bu yazıda “arzu”yu “aşk”la eşitleyerek kullanacağım.
***
“Aşk” analiz edilecek bir duygu olarak ele alındığında, karşımıza “arzu” kavramı ortaya çıkar.
“Aşk”ın insan üstü (aşkın) bir duygu olduğuna inananlar, onu “arzu olarak tanımlamak istemezler.
Analiz edilmesinden,
bölünüp, parçalanmasından,
ego’ya ait bir duygu olduğunun,
insandaki fiziksel, duygusal ihtiyaçlardan herhangi biri olduğunun düşünülmesinden hoşlanmazlar.
Aşk’a “inanırlar”.
“İnanmak” ve “duygu” yanyana gelince, ortaya çıkan nedir?
Yıllarca böyle inandım ben de..
Ta ki gerçeğin bu olmadığını, bunun bir yanılsama olduğunu farkedinceye kadar!
***
“Arzu”;
arzu’nun arzulanmasıdır.
“Ötekinin arzusunu arzulamaktır”.
Ötekinin isteği.
Ötekinin tutkusu,
Ötekinin sevgisi,
Ötekinin aşkı’nın istenmesidir…
Bu isteğin, tutkulu, ihtiraslı şekilde yaşanmasıdır.
***
Önceki yazımda(papatya falı)
“Seviyor-sevmiyor” sorunsalının sevgiyle ilgili değil “kaygı”yla ilgili olduğunu belirtmiştim.
“Arzu” ve “bağ”ın aynı anda var olamayacağını,
“arzu” varsa “bağ”ın,
“bağ” varsa “arzu” olmayacağını belirtmiştim.
“Arzu” olan ilişkide “bağ”ın yokluğundan,
“bağ”ın olduğu ilişkide “arzu”nun yokluğundan “kaygı” duyulacağını belirtmiştim.
Bu bize neyi gösteriyor?
Hiçbir ilişkide rahat edemezsiniz!
Aşık’ken de,
Size aşık olunduğunda da..
Huzur bulamazsınız.
İnsanın, aşkın, ilişkinin doğasına “aykırı” olduğunu, belirtmiştim.
***
Devam edeyim…
***
Başlangıçta olmayan arzunun sonradan ortaya çıkması,
ilişkiye duyulan “bağımlılığın” zihni/algıyı manüple etmesi sonucu ortaya çıkar.
Başlangıçta olup devamında kaybedilen arzu ise,
kişinin ilişkiye sonradan “geliştirdiği” “bağımlılıkla” birlikte ortaya çıkar.
Arzu, karşı tarafın ilişkiye bağlılığına geliştirilen kaygıyla manüple olur.
Yok olur.
***
Peki..
İlişkinin sonrasında ortaya çıkan “arzu” (aşk), gerçek bir “arzu” mudur?
Sonradan edinilmiş arzuyu “karşı taraf” gerçek bir “arzu” olarak algılar mı?
Bu arzunun ortaya çıkışı,
karşı tarafın bağının “sekteye” uğramasıyla ortaya çıkar.. bu sekteye karşı karşı tarafta meydana gelen arzu;
kaybetme korkusununun algıyı manüple etmesidir.
Karşı taraf hissedilen arzunun gerçek bir “aşk” olmadığını,
ona duyduğu aşkın yokluğuna karşı geliştirilmiş bir “yoksunluk” sendromu olduğunu düşünür.
Böyle düşünmekten “kendini alamaz”, bu aşk’a inanamaz!
***
Peki, bu aşk gerçek bir aşk mıdır?
Evet!
Neden böyle düşündüğüm, bir sonraki yazımın konusu..
***
Başlangıçta aşık olan kişi sonraki süreçte tükenen beklentiler nedeniyle aşkı azalmış olsa da bu aşk’ın “izini” hiçbir zaman “unutamaz”.
Sonraki süreçte bu duyguyu “arar” başkalarında.
Sonraki ilişkilerini ilişkinin yapısıyla değil, kendisinin hissettiği duygunun yoğunluyla kıyaslar, yargılar.
Her ne kadar karşısındakini karşılanmamış beklentileriyle o kişiyi olumsuzlasa da bir zamanlar hissettiği o duygunun izini hep taşır.
Ona dair duyduğu, gördüğü, hatırladığı herşey o duyguyu hatırlatır.
Bu izin etkisinden kendini kurtaramaz…
***
Peki, kişi hissettiği bu aşk’ta onca acı yaşamasına ragmen,
neden onu arar?
Bununla ilgili düşüncem, bir sonraki yazımın konusu..
***
Tavsiyem:
Kendisinin aşık olmadığını, ama karşı tarafı üzmemek kırmamak ya da
karşındakine karşı kendini suçlu hissettiği için “ayrılamadığını” düşünen “herkes”, şunu bilmelidir;
sorun, karşı tarafa duyulan üzüntü,
sorumluluk değil,
kişinin kendisinin ilişkiye bağımlı olmasından,
karşı tarafı kaybetmekten korkmasıdır.. Kişi kendine bu korkuyu itiraf edemediği için, ilişkiyi “bu” gerekçelerle sürdürür..
Gerçekte bağlanmaktan korkuyordur.
Bu nedenle “bağlanmayacağı” birini seçmiştir,
farkında değildir.
Kendisinin aşık olduğunu ancak karşısındakini aynı duygu hissetmemesinden, onun ilişkiye bağlı olmamasından şikayet eden kişi,
hissettiği bu duyguyu bir başkasına hissedemeyeceği endişesiyle ilişkiyi sürdürdüğünü,
aradığı duygunun tam da bu olduğunu,
böyle olduğu için bu ilişkide ısrar ettiğini ve ayrılamadığını,
karşı taraf ona umut verdiği için ilişkiden kopamadığını düşünse, söylese de gerçek bu değildir..
Onun aşkının çimentosu, karşı tarafın onu arzulamasıdır.
Arzusu gerçekleştiğinde, aşk’ı sönecektir.. Çünkü o da bağlanmaktan korkan birisidir.
Bu nedenle “bağlanamayacağı” birini seçmiştir.
***
Bu iki sorundan birinden muzdarip olan ve bu nedenle ilişkide huzur bulamayan ve ilişkiden de gidemeyen kişilere tavsiyem;
terapi görmeleridir…