AŞIK MIYIM, BAĞIMLI MI?
Kuşkusuz birisi kendine “aşık mıyım, bağımlı mıyım” sorusunu sorma ihtiyacı hissetmişse,
bir zamanlar aşık olsa da “artık” değildir.
Bu soru, akıl ve kalp arasında bir “çelişkiyi/çatışmayı” gösterir.
Oysa Aşk;
akıl ve kalp arasında “senkronizasyon” halidir.
Aşık kişi, kendine bu duyguyu neden hissettiğini “sormaz”, aşık olduğu kişinin kendisi için doğru kişi olup olmadığını, hissettiği duygunun gerçek bir aşk olup olmadığını da “sormaz”.
Ayrıca, dışarıdan gelecek bu sorulara da kapalıdır.
Çünkü o, ne hissettiğinden “emindir”.
Aşık olmak, ne hissettiğinden “emin” olmaktır.
Kişi kendi içinde “akıl ve kalp arasında bir çatışma” yaşamaya başlamışsa, aşk bitmiş başka bir duygusal süreç başlamıştır.
“Bağlanma-bağımlılık” arasında gidip gelen bu karmaşayı tartışmayı sonraya bırakalım.
Ve bu yazıda, şunu tartışalım;
Aşk ve bağımlılık arasındaki farklar nelerdir?
***
Aşık olanların aşkları tükendiğinde girdikleri yeni duygusal süreç kafalarını karıştırır.
Bir yandan eskisi gibi hissetmediğinin farkındadır,
ancak anlayamadığı bir “ayrılamama, vazgeçememe, tutsak olmuş zihin hali” ilişkinin başlangıç dönemindeki (aşık olduğu dönemdeki) duygusal yoğunluğu andırır, bu durum onda “halen” aşık olduğu düşüncesinin oluşmasına neden olur.
İç dünyadaki ayrılığa direnç “aşkın tükendiği” düşüncesini “dışlamaya” çalışır. Artık aşık olmadığını kendine itiraf etmek, ayrılık düşüncesini bir ihtimal olarak da gündeme alınmasına neden olur.
Kişinin ayrılığı istemeyen yanı, bunu gündemine almamak için, “halen” aşık olduğu düşüncesinin benimsemesine neden olur.
Giriş cümlemde belirttiğim gibi kişinin bir zamanlar aşık olsa da artık aşık olmadığının temel göstergelerinden biri, kişinin kendine “ne hissettiğini” kendine sorması;
“Aşık mıyım değil miyim, tükendi mi bitmeli mi bu ilişki bitmemeli mi, bağımlı mıyım yoksa seviyor muyum” nevi soruların kişi tarafından sorgulanmaya başlamasıdır.. Bu sorgulama, aşk halindeki zihin-kalp senkronizasyonunun bozulduğunu, kişinin içinde bulunduğu ilişki durumunu algılamasında belirgin bir değişimin ortaya çıktığını gösterir.
Aşık olunduğunda kişinin kendine ve hayata bakışı kökten değişir.
“İyi enerji” kişinin tüm ruhunu ve bedenini sarar.
Eskiye oranla daha az uyur, kendini daha canlı, daha aktif hisseder.
Kendine güveni artar.. hangi sorunla karşılaşırsa karşılaşın bir şekilde üstesinden geleceğini hisseder.
Zihni parlaklaşır.. normalde anlamakta zorlandığı şeyleri kolayca kavrar.
Odaklanma gücü artar, zihinsel verimi yükselir, anlama hızlanır.
Genel kaygı düzeyi azalır.. Gelişen olayların yarattığı stress ve buna bağlı olarak gündelik yaşama olan olumsuz etkiler minimal seviyeye çekilir.
Kişi kendine olduğu kadar çevresindekilere de “pozitif” yansır, enerjisini dağıtır.. kişinin yüzündeki tebessüm çevresi tarafından o kişide belirgin bir değişiklik olduğu hissinin yaşanmasına neden olur.
Herşeye olumlu yanından bakılır.
Manic epizod’un mani kısmınını çağrıştıran “ışıltılı” duygu/zihin durumu, “genel” bir durum haline gelir.
Hayatla ilgili tüm korkular ve kaygılar önemsizleşir.
Kişi sanki başka bir evrene geçmiştir.
Dünyayı sanki başka bir yerden seyrediyor durumundadır.
***
Bağımlılık hali ise;
Kişinin bağımlı olduğu ilişkide enerjisi, genel duruma göre daha eksiktir, enerji “azalmıştır”.
Kişi hayatla “başetmekte” zorlanır.
Kişinin zihni ruhunun teslim olduğu bağımlılık halinden nasıl “kurtulacağını” düşünmeye, neden bu durumda olduğunu düşünüp çözümlemeye odaklandığı için, performans sergilenmesi gereken tüm diğer faaliyetler için enerji “kalmaz”.
Enerji kurtulma mücadelesine harcandığı için verim düşer, kişi ilişkilerine kendini bırakamaz.
Eldeki enerjinin çok az kısmı gündelik, zorunlu rutinleri yapabilmeye harcanır. Elde güç olarak ne varsa herşey bu duygusal sorunu çözümlemeye harcanır.. Bir girdap kişiyi kendi içine çeker, enerji “içe” akar.
Kişi düşündükçe daha çok düşünmek, sorguladıkça daha çok sorgulamak ister.. Düşünerek bu sorunun içinden çıkacağı zannı içindedir.. bu zan, içsel girdabı genişletir, derinleştirir.. İç, içine gireni dışarı çıkarmayan bir kuyuya dönüşür.
Kişi insanlardan kaçmak ister, “yalnız kalıp düşünmek ister”.. ya da hissedilen zorlanma nedeniyle, dağınık bir dikkat ve nerede olursa olsun kişinin kendini orada hissetmediği bir duygu durumuyla “yalnız kalmaktan kaçınır”.
Kişinin genel kaygı düzeyi “artar”.
Kişisel verimin düşmesi kaygıları daha da “artırır”.
İnsanlardan uzaklaşması ya da iyi görünmeyen savruk ruh hali nedeniyle çevresinin kendisinden vazgeçeceği kaygısını duymaya başlar.
Uyku bozulur; ya uyunamaz ya da çok uyunur.
Beden sağlığı dengesini yitirdiği için bedenle ilgili kaygılar ortaya çıkar.
Yaşanan bu zorlanma durumunun verdiği acı, bu duygunun “hiç geçmeyeceği” kaygısını tetikler.
Bağımlı olunan kişiyle ilgili kaygılar azaldığında ya da bizi motive edecek dışsal etkenlerle kişi zaman zaman toparlanır, ancak bu iyilik hali “uzun sürmez”.
Kişinin kendine güveni “azalır”, kendini eksik hissetme, yetersizlik hissi, kendini başkalarıyla kıyaslama, yapılan her hatayı başarıszlık felaketi olarak algılama yoğun bir zihin durumu haline gelir.. başkalarının küçük başarıları bile kendini eksiltmek için gerekçe olur.. Alınganlık, kişiselleştirmeler yoğunlaşır.
Bağımlılık hali, hayatın askıya alınma halidir.
Ölmeyecek kadar yaşamaktır.
Ve unutulmamalıdır ki;
Her aşkın kaderi, bağımlılıktır.