AİLE TERAPİSTİ OLMAK NEDEN BU KADAR KOLAY?
Çift/Aile terapileri batıdan uyarlama bir çalışma.
Son yıllarda oldukça yaygınlık kazandı.
Hemşire, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikolojik danışman, hekim, sosyolog, çocuk gelişim uzmanları,
yaklaşık 4 ay süren 450 saatlik bir eğitim alıyorlar ve “çift/aile terapisti” ünvanı alıyorlar.
Eğitim oldukça yetersiz, sonunda yapılan sınavın yeterliliği de ayrıca tartışmalı.
Uzaktan eğitim veren Milli Eğitim Bakanlığı onaylı bir kursa kaydolup, 1600 tl karşılığında 4 ayda 450 saat eğitim görüp, sonrasında katılacağınız sınavla aile “terapisti olmak”;
ne kadar gerçekçi?
Belediyelerin açtığı meslek edindirme kursunu andırıyor.
Buna benzer bir tabloyu “psikoteknik merkezi” açtığım dönemde de yaşamıştım.
“Psikoteknik”, nakliye ya da kitle ulaşım aracı kullanan, trafikte psikoteknik testini zorunlu kılan cezalar almış şöförleriçin uygulanan bir testtir.
Testin amacı teste girenlerin yüzde 15’ini elemektir.
Batıda bu iş böyle yapılıyor, peki ya bizde?
Şöyle soralım;
yaklaşık 15 yıldır ülkemizde uygulanan bu testlere giren milyonlarca kişiden kaç kişi bu testten kalmıştır?
Söyleyeyim:
Hiç!
“Çift/aile terapisi” uyarlamamızda da benze benzer bir durum var.
Lisans düzeyinde 7000 saat, yüksek lisans ve doktora düzeyinde 3000-5000 saatlik bir programı (batıda böyle)
450 saatlik bir programla vermeye kalkmak “gerçeklikle” bağdaşmaz!
Bu eğitimlerde ciddi bir psikopatoloji bilgisi, klinik bilgi, deneyim(tecrübe) oluşturulması, supervizörlük verilmesi gerekirken;
eğitimi psikoloji, hukuk, sosyoloji alanındaki kitabi bilgilere indirgemek çalışmayı basite almak hatta suistimal etmek demektir.
Yine de uyarlamayı destekliyorum, tüm eksikliğine ragmen,
umuyorum kervanı yolda düzer, eksiklerimizi kapatırız.
Çift/Aile terapistlerinin sakıncalı bulduğum bir uygulamasına dikkat çekip konuyu kapatayım.
Terapistler, çift olarak başlayan görüşmeleri görüşmeler devam ederken ya da daha en başından “bireysel görüşmelere” çeviriyorlar.
Bunu verimsizliğin ötesinde sakıncalı buluyorum.
Terapistin işlevi çiftin tartışma konusu olan sorununu çözmek değil, çiftin sorun “çözme becerisini” geliştirmektir.
Bu nedenle kişilere değil “iletişime” odaklanmalıdır.
Görüşmelerde Tarafsızlık ve şeffalık temeldir.
Tarafsızlık ve şeffaflık içinse terapistin kişileri yalnız görmemesi,
diğerinin sahip olmadığı bilgilere sahip olmaması gerekir.
Çift görüşmelerini bireysel görüşmeye kaydırmanın nedeni, çoğu zaman terapistlerin çift terapinin gerçekte nasıl yürütüleceğini bilmiyor olmalarıdır.
Çift terapileri bireysel görüşmelere göre daha zor ve komplikedir.
Sıklıkla çatışma yaşanır.
Çatışmayı yönetmekse deneyim/tecrübe ister.
Pek çok terapist çiftin çatışmasından endişe duyar ve bastırmaya çalışır.
Oysa ilişkide neyin neden konuşulamadığını, neyin tıkandığını, dirençlerin nerede ortaya çıktığını gösteren en önemli yerlerdir çatışma anları.
Terapistin bundan kaygı duyup bastırmaya çalışması, tecrübesizliğini gösterir.
Bir başka sebepse çatışmaların kısırlığı nedeniyle terapistin çift tarafından “sorunu çözemeyen uzman” olarak algılanma endişesidir.
Bu endişeyle çift görüşmelerini bireysel görüşmeye çevirmek, yine bir başka tecrübesizlik göstergesidir.
Mantıklı gibi görünse de verimsizdir, hatta sakıncalıdır.
Örneğin, bireysel görüşmede çiftlerden birinin diğerini aldattığı öğrenildi,
diğerine söylenemeyeceğine göre bu bilgiyle ne yapılacak?
Bireysel görüşmede hedef çiftin birbirinden sakladıklarını öğrenmek olmasa da, diğerinin olmamasının güvenini yaşayan çiftler diğerinin bilmediği şeylerden bahsederler.
Bu da terapisti açmaza düşürür.
Seansta kullanılamayacak bir bilgiyi edinmenin anlamı yoktur, zaman kaybıdır.
Aksine terapistin kafasını karıştırır, sorunun çözümünü yanlış yerde aramasına neden olur.
Aile terapilerinden destek almayı düşünenlere de çift/aile terapisi alanında çalışanlara da şiddetle tavsiyem;
Çift terapi,
başından bitişine kadar çift olarak devam etmelidir.
Terapist,
asla danışanların diğerinin bilmediği bir bilgiye sahip olmamalıdır.