AİLE ARABULUCULUĞU NE GETİRECEK?
2015 verilerini yuvarlarsak,
Türkiye’nin bugün itibariyle;
38 milyona yakın evli vatandaşı var.
2 milyon 200 binin üzerinde ise boşanmış vatandaşı…
Boşanma hızı son 5 yılda büyük bir hızla artmış durumda.
Şu veri bize ne demek istediğimi daha iyi anlatacaktır:
2017 yılında evlenen çift sayısı 569 bin idi, bu rakam 2018 de 553 bine indi.
2017 de boşanan çift sayısı 128 bin idi, 2018 de 142 bine çıktı.
Ortada dikkate alınması gereken ciddi bir istatistik değişim var…
Ülkemizde her yıl
450 bin evli çiftin boşanma davası görülüyor.
Bu davaların ortalama süresi ise 3 yıl…
Bu istatistiki yükselme davaların uzun sürmesine rağmen oluşuyor.
Boşanmaların süresi kısalsa nasıl bir veri ortaya çıkacak, bilinmez!
Dünyada yaygın şekilde kullanılan ve AB’nin üye ülkelerine tavsiyede bulunduğu “aile arabulucuğu” sistemi bizim de mevzuatımıza giriyor.
Çiftler;
Boşanma,
nafaka,
mal paylaşımı,
tazminat,
velayet,
çocukla kişisel ilişki kurma gibi konularda aile mahkemesi tarafından arabulucuya yönlendirilecek.
Bu merkezlerde hukukçular, psikologlar, soyolog ve sosyal hizmet uzmanları istihadam edilecek.
Bu merkezlerin öncelikli işlevi barıştırma olacak.
Mümkün değilse çocuğun menfati doğrultusunda çiftlere tüm sorun başlıklarıyla ilgili yardımcı olunacak.
Arabulucu önünde sağlanan uzlaşma ise aile hakiminin onayından geçecek.
Ortalama boşanma süresi 3 yıl, buna bir yıl sonrası ve öncesini de dahil edersek,
Her boşanma bizim 5 yılımızı alıyor demektir.
Bu kaybedilmiş büyük bir zamandır.
Durumun böyle olmasının en önemli sebebi,
kuşkusuz “tüketilmemiş beklentilerdir”.
Boşanma davalarının çoğunda kişiler,
ilişkiye dair umutlarını tükettikleri ve artık bir şey hissetmedikleri için değil, öfkeyle, hesaplaşmayla bu sürece girmektedir.
Bu da süreci uzatmaktadır.
Buna sorun çözmede kişisel farklılıkların getirdiği çatışmaları da eklersek,
Çift için her sorun, çözülmesi zor ve hatta imkansız meseleler haline dönüşmektedir.
Aile arabuluculuğu evliliğin kurtarılabilecek bir yönü varsa bunu sağlamak,
Olmuyorsa ilişkiye dair beklentilerin “tüketilmesi” anlamında önemli bir iş görebilir.
Bu yanıyla
ayrılık sürecinin “hem yıpranma şiddetini hem de süresini” kısaltabilir.
Mahkeme sürecinde kişiler haklı çıkabilmek için ilişkiye dair tüm “özel alanlarını” kamuya açık hale getiriyorlar.
Süreç onları birbirlerinin yüzüne bakamayacak hale getiriyor.
Çocuk varsa boşanma sonrası çocukla ilişkilerin yürütülmesi süreci süregen bir kavganın, hesaplaşmanın içinde yapılmasına neden oluyor.
Doğal olarak çocuklar hiçbir sorumlulukları olmadığı halde bu sürecin en büyük mağduru oluyor.
Ayrıca uzun yargılama süreçlerinin çocukları nasıl mağdur ettiği de malum.
Bu uygulamayla hedef, ortalama 3 yıl olan boşanma süresini 3 aya indirmek.
Hem çocukta mağduriyet yaratmadan kişisel ilişkilerin düzenlenmesi
hem boşanma sonrasında çiftin çocuklarını büyütmeleri hususunda birbirlerinin yüzüne bakbilecek bir ilişkinin korunması
ve hem de karı kocanın “kişisel” hayatının konforu açısından, bu kurum büyük bir imkan sağlayabilir.
Kimbilir nüfusun artmasına rağmen düşen evlenme oranına sebep olan “evlilik korkusunun” azalmasına da katkıda bulunabilir!..