ADAYIŞ
Bir önceki “ilişki nasıl kurtarılır” başlığı altında yazdığım yazıda, ilişkide “stratejik davranma” üzerinde durmuştum.
Yazıya gelen yorumlardan yazının rahatsızlık yarattığını gördüm.
Oysa ilişkide hepimiz zaten startejik davranırız, ancak bunları bilinçli bir şekilde yapmayız.
Durum böyleyse rahatsız olanlar için şu soruyu sormak isterim:
“Birinin sana kendini sevdirmek için bilinçsiz şekilde çabalaması seni rahatsız etmiyor da bunu bilinçli şekilde yapması neden rahatsız ediyor?”
Her ilişkide karşımızdakinin ilişkiye “bağlanmasını” istemiyor muyuz?
Kendimizi yaşadığımız ilişkiye “bağlamak” için çaba harcamıyor muyuz?
Bu “edimin” bilinçli olmasıyla bilinçsiz olması arasında nasıl bir fark var?
Acaba,
rahatsızlığının arkasında kendini “kurban” gibi hissetme endişesi yatıyor olabilir mi?
Çabayı “harcayan” ya da çaba “harcanan” olma durumunda da kendini kurban gibi hissetmek..
***
Mustafa İslamoğlu’nun “Adayış Risalesi” adlı kitabında insanın bu yönüne atıf yapılır.
Kurban olmaktan korkarken insan,
Bir yandan da en çok ihtiyaç istediği şey;
kendini kurban etmektir (kendini adamaktır).
İnsan için “kolay” olan başkası için yaşamaktır, böyle olmuştur hep.
İslamoğlu kitabında, insanın kendini Allah’a ve dinine “adamasını” işler.
İslamoğlu bunu bir “duygu durumu” olmaktan çok,
bilinçli bir niyet ve edim olarak tanımlar.
Aslında,
bu yaklaşımıyla çokça eleştirdiği “Tasavvufa” başka bir açıdan kapı aralar.
***
Tasavvufta müridden ne beklendiğini hatırlayın:
Mürid Şeyh bir şey talep ettiğinde,
bunu saçma gereksiz bulsa da
korkup kaygılansa da
zorlanıp sıkılsa da yerine getirmelidir.
Müridin kendini “şeyhe daması” beklenir.
Kendi kimliğini, kişiliğini şeyhinin kişliğiyle “değiştirmesi” beklenir.
Benzer beklentiler, davranış farklılığıyla birlikte “doğu mistisizminde” de vardır.
Budizm ve diğer uzak doğu dinlerinde de kişinin kıyafetlerinden kurduğu ilişkilere kadar herşeyi “dışarıda” bırakıp,
kendisinden beklenen davranışlara odaklanması istenir.
Tasavvuftan farklılıkları olsa da farklı olmayan;
kişinin bilinçli olarak,
kendi duygularından, beklentilerininden vazgeçmesi beklenir.
***
İlişkide de stratejik olarak kişinin kendini karşısındakine/ilişkisine adaması benzer bir durumdur ve benzer sonuçlar ortaya çıkartır.
Tasavvuf ve doğu mistisizminde temel hedef, kişinin kaygılarıyla korkularıyla yüzleşmesi,
toplumdan onay beklentisinin kırılması,
bunları yaparken ortaya çıkan zorlanmaya karşı direnç kazanmasıdır.
Kişinin ancak bu yolla “kemale” ereceği düşünülür.
Psikolojik açıdan baktığınızda ise kişi,
ancak böyle bir duygu/düşünce durumunda “kendisi olabilir”, bağımlılıklarından kurtulabilir.
Bir ilişkide kaygı duyarken/korku yaşarken kendiniz olabilir misiniz?
Kendinizi karşınızdakine kabul ettirmeye çalışırken, onun tarafından sevilme arzusuyla yanıp tutuşurken kendiniz gibi olabilir misiniz?
İlişkide yukarıda bahsi geçen duyguları hissettiğiniz için gerilime tahammülünüz, sabrınız yokken kendiniz gibi olabilir misiniz?
***
Stratejik olarak kişinin karşı tarafın seveceği, ihtiyaç duyacağı davranışları sergilemesi, aşıkken sergilediği davranışlar gibi “sonuç doğurmaz”.
Ya da kişinin kaybetme endişesiyle sergilediği davranışlar gibi “sonuç doğurmaz”.
Bunlara benzer ancak nedeni ve ortaya çıkaracağı sonuçlar “farklıdır”.
Mistisizmde de stratejik davranışta da “güdülenme” duygularla değil “bilinçle” olur.
Aksine duygularınız bilincinizin söylediklerini yapmaktan rahatsızlık duyar.
Bu nedenle kişinin kendini bir kişiye ya da ilişkiye adaması
“bağımlılık edimi” olarak yorumlanamaz.
***
Hangi ilişkinizde daha çok sevdiniz?
Hangisinde daha çok sevildiniz?
Hangisinde daha çok bağlandınız?
Hangisinden sonra daha çok acı çektiniz?
Bu soruların cevapları vardır,
ama
“Hangi ilişkiniz daha iyiydi?” sorusunun cevabı yoktur?
Daha iyisini aramak yerine elinizdeki ilişkiye odaklanmayı tercih etmek etmek, “mağlubiyet” değildir.
Vazgeçiş değildir.
Kendi mutluluğunu bırakıp bir başkasının mutluluğuna kendini adamak, zayıflık değildir.
Bunu ona bağımlı olduğu ya da ona aşık olduğu için değil;
Sevme becerisini,
bağlanma becerisini,
kişisel korkularını, endişelerini, saplantılarını, egosuyla ilgili zorlanmalarını yenmek için yapmak,
karşısındakini gerçekten önemsediği, onun buna değer olduğunu düşündüğü için yapmak.
Bunun adını siz koyun…
Iyi pazarlar herkese…