YENİDEN SAHNELEME

Bazı anlar vardır; “Hep aynı şey oluyor” hissine kapılırsınız.
İnsan, neden rahatsız olduğu davranışları tekrar tekrar deneyimler?
Çatışmaları öfkeye kapılarak yönetmek…
Çatışma sırasında kendini bastırmak ya da pasif bir tepkiyle ortamı terk etmek…
Ya da sergilediğimiz halde bizi rahatsız eden başka herhangi bir davranış…
Bunları neden döngüsel olarak yaşarız?
Bağlanma süreçlerinde de benzer tekrarlar görülür.
Verici olmaktan rahatsızlık duyan biri, bir sonraki ilişkisinde de aynı şekilde davranmaya devam eder.
Duygularını ifade edemeyen biri, yeni bir ilişkide de bu tutumunu sürdürür.
Hatta kişi, aynı ilişkinin kriz döneminde “Bu kez böyle davranmayacağım” dese de, ilişki tekrar dengeye oturduğunda eski kalıplarına geri döner.
Neden?
Neden bu döngülerden çıkamıyoruz?
Yeniden sahneleme, psikoterapide kişinin geçmiş deneyimlerini bilinçli olarak yeniden canlandırmasını içeren bir tekniktir.
Bu süreç, geçmişle yüzleşmeyi, olayların bugünkü yaşantımıza etkisini anlamayı sağlar.
Çoğu zaman bilinçsizce geçmişin bir tekrarını yaşarız.
Bireysel terapilerde bazen karşımdakinin duygusal muhatabı rolüne girerek bu süreci canlandırırım.
Grup terapilerde de benzer yöntemler kullanırım.
Ancak sanırım yeniden sahneleme deneyimini en güçlü şekilde sunan yöntem Psikodrama çalışmalarıdır.
Bu çalışmalarda süreç çok daha çarpıcı ve derin yaşantılanır.
Geçen hafta bir Psikodrama çalışması sırasında ayrılık sürecindeki bir çifti canlandırdım.
Özellikle erkek rolünü üstlenmek istedim; çünkü onun kadına öfkeli olduğunu hissediyordum, ancak adam öfkesini yeterince ifade etmiyordu.
Bu bende rahatsız edici bir gerilim yaratıyordu.
Rol yapmaya başladım ama bu rol gibi hissettirmedi!
Öfkelendikçe sesim yükseldi, tepkilerim sertleşti.
Karşımda kadın rolünü oynayan arkadaşım kendini savunmaya çalıştıkça öfkem daha da arttı.
Hoca rolleri değiştirmemizi istedi.
Bu defa ben kadının rolüne girdim.
Başta pişmanlık duygusuyla konuştum ama birkaç cümle sonra tekrar öfkelenmeye başladım!
Bu defa da adamın söylediklerine öfke duyuyordum.
İçimde giderek büyüyen bu öfke beni şaşırttı.
Neden böyle hissediyordum?
Bu, aşırı empati kurmak olabilir miydi?
Mesleğim gereği insanların duygularına yakın olmam, beni her rolde kişinin hislerine çekiyor olabilir miydi?
Belki… Ama burada fark ettiğim daha önemli bir şey vardı:
Suçlanmak veya suçlu hissettirilmek bende öfke yaratıyordu.
Üstelik suçlanan ben olmasam bile!
Bir başkasının haksız yere suçlandığını gördüğümde bile içimde öfke yükseliyordu.
Bu empati değildi.
Bu benimle, geçmişimle ilgili bir şeydi.
Ama nedenini bilmiyordum.
Yine de, bu tepkimin gündelik hayatımı ne kadar etkilediğini bir kez daha ve daha çarpıcı şekilde fark ettim.
Çünkü genellikle ilk tepkim öfke oluyordu:
“Ne ekersen, onu biçiyorsun!”
İlk tepki olarak öfke yansıttığımda, karşımdaki de bana bu duyguyla yanıt veriyordu: susup geri çekilmek, öfkelenme ya da ortamı terk etmek..
Bu davranışım, muhtemel bir geçmiş travmanın bilinçsiz şekilde “yeniden sahnelenmesiydi.”
Kişinin geçmiş deneyimleri ve özellikle çocukluk travmaları, bilinçaltında belirli kalıplar oluşturur.
Bu kalıplar, günlük yaşamda benzer olaylarla karşılaşıldığında otomatik olarak devreye girer.
Bir ilişki içindeki gerilim, geçmişte yaşanmış travmatik bir anıyı tetikleyebilir.
Bilinçaltımız, bugünkü olayları geçmiş deneyimlerle ilişkilendirerek, bizi o eski duyguların içine çeker.
Öfke, şok tepkileri, bağımlılık refleksleri, ayrılık acısıyla baş edememe gibi duygusal yoğunluklar, yüzeyde görünenin ötesinde daha derin ihtiyaçların yansımaları olabilir.
İşte bu yüzden, Psikodrama gibi bilinçli yeniden sahneleme çalışmaları, hem kendi duygularımızı hem de başkalarının duygularını anlamamız açısından çok değerlidir.
Bizi, farkında olmadan tekrar ettiğimiz döngülerin dışına çıkmaya zorlar.
Daha sağlıklı ilişkiler kurmak, kendimizi ve başkalarını daha iyi anlamak için, bazen sahneyi değiştirmek gerekir…