SUSTUM, SÖYLEMEDİM…
Geçen hafta geldiğinde neyin kaygısını yaşadığını unutmuş görünüyordu..
Sevgilisinin eski kız arkadaşıyla yaptığı konuşmadan duyduğu korku sarmıştı her yanını.
Elleri titriyordu.
Yüzü solmuş, sesinde hüzün, çatlıyordu.
“Korkuyorum, çok korkuyorum” dedi.
Zor yürüyordu.
Bir an için sendeledi,
düşecek zannedip, tutmak için hamle yaptım.
Gerek kalmadı, kendini koltuğa attı.
“Dün aşkamdan beri bu haldeyim” dedi.
“Gece hiç uyumadım.
Içim panik halde.
Kalbmin atışlarını boğazımda hissediyorum.
Tutamıyorum çarpıntımı.
Onunla konuşmasını anlatırken ki sesinin tonu kulakarımda çınlıyor.
Aramasından mutlu olduğunu hissettim.
Tüm gece boyunca, onunla olmak istediğini, bana onu sevmediğiyle ilgili konuda yalan söylediğini, hatta onunla görüşüp birlikte olduklarını düşündüm.
Beni bırakacağını, onunla birlikte olmak isteyeceğini düşündüm.
Sabah bana bir mesaj gönderip ‘ben ona aşığım, onunla birlikte olmak istiyorum’ diyeceğini düşündüm.
Sabah telefonuma bakmaya korktum.
Bütün gece eski kız arkadaşının instagramındaki facebookundaki resimleri taradım.
Saatlerce sapık gibi gezindim resimlerin arasında.
Tolga bir resmi beğenmiş mi beğenmemiş mi, tüm gece bunları aradım.
Kızla kendimi kıyasladım sabaha kadar.
Allahı var, güzel kız.
Resimlerine her bakışımda yerin dibine girdim.
Kendime güvenim yerle bir oldu.
Kimsenin beni sevmeyeceğini, hayatımın sonuna kadar yalnız kalacağımı düşündüm.
Ne yapacağım nasıl toparlanacağımı bilmiyorum.
Ölecek gibi hissediyorum kendimi.
Ölmeyi düşündüm dün gece,
Anlıyor musun ölmeyi istedim, yapmak istedim!
Ama lanet olsun cesaret edemedim!”
Dedi ve ağlamaya başladı!..
Başı iki elinin arasında dizlerininin üstüne kapanıp,
yüzünü saklayıp,
hıçkırarak ağladı.
Uzanıp dokunmak istedim,
“sakin ol, geçecek” demek istedim, demedim, tuttum kendimi…
Üzülmemesi için bir şeyler söylemek istedim,
vazgeçtim,
anlamının olmadığını düşündüm..
2 aydır tanıdığın biri nasıl olur da hayatında bu kadar önemli olur?
Bu acı onunla değil seninle ilgili, demek istedim, sustum.
Bir hafta önceki konuşmamızda,
bir ay önce boşandığın eşinin açtığı resim galerisinin ulusal basındaki haberlerini gördüğünde kendini nasıl da kötü hissettiğini, nasıl da üzüldüğünü, ondan ayrılmakla hata edip etmediğini sorguladuğını,
ona geri dönmemeyi düşündüğünü,
onu ne kadar özlediğini hissettiğini,
geçen hafta bu odada şu anda oturduğu koltukta bu gözlerle onun için ağladığını hatırlatmak istedim, yapmadım.
Daha geçen hafta,
şimdi acı çektiği bu yakışıklı adamın ona evlilik teklif ettiğinde nasıl kaygıya kapıldığını,
daha dün akşama kadar tüm hafta boyunca arzusunun nasıl da yavşaladığını, bundan nasıl da kaygı duyduğunu,
onu boşandığı eşiyle kıyaslayıp yetersiz bulduğunu,
doğru insanın gerçekten o olup olmadığını düşündüğünü ve bu yüzden ayrılmayı bile düşündüğünü,
onun kendisine bağlanmasından ne kadar çok korktuğunu anlattığını hatırlatmak istedim,
söylemedim..
Sustum, durdum, söylemedim…
Çünkü bunları duyacak halde değildi.
Terkedilmekten, tercih edilmekten öyle korkuyordu,
bu endişeye öylesine saplanmıştı ki
başkaca bir sözü duyacak halde değildi.
Hissettiği korku her ne kadar bir yanılsama olsa da,
başka birinin acısını başka birinin tuttuğu aynada yaşıyor olsa da,
gördüklerini gerçek zannetse de;
Hissettiği acı gerçekti.
İşte öylece karşımda duruyordu.
Sesi, bedeni titreyerek,
hıçkıra hıçkıra ağlayarak,
karşımda duruyordu.
Korkudan feri kaçmış gözleriyle bana bakıyordu.
İnsan ona baktığında,
bu acıyı yüzünde gördüğünde,
çektiği acının aslında bir yanılsama olduğu nasıl düşünülebilirdi ki?
Düşünsen bile böyle bir şeyi ona nasıl söyleyebilirdin?
Acısını dindirdimek için aklımdan bir sürü düşünce geçse de,
durdurdum hepsini zihnimde.
Hiçbir telkin yarasına iyi gelmeyecekti.
Acı çeken birinin beklediği şeyin acısının dindirilmesi olmadığını,
biliyordum üstelik.
Her telkinin;
korkanın korkusunu, endişe duyanın kaygısını artırdığını biliyordum.
Kaygı dindirmeye çalışmanın saçma olduğunu binlerce kez tecrübe etmiştim.
Acısı beni zorlasa da,
onun için içimde hissettiğim acı bir şeyler yapmam gerektiğini söylese de;
onun ihtiyacı olanın bu olmadığını biliyordum.
Sustum.
Sus ve dinle,
birazdan dinecek acısı.
Gözlerinden akan yaş,
sesinden boşalan sızı yumuşatacak yarasını,
sus ve dinle, dedim kendime…
Sus ve dinle!..
***
Acısı alzadığında,
beni zorlayan üzüntü yavaşladığında,
kendime geldiğimde;
hayretle baktım yüzüne…
Geçen hafta bu odada neyin acısına şahit olmuştum bu yürekte?
Bu hafta bu neyin acısıydı?
Bir hafta önce seni sevmesinden korktuğun adamın,
şimdi senden ayrılmasından korkuyla titiriyorsun.
İnsan…
İki çelişik, iki zıt, iki birbirinden hazzetmeyen duygunun savaş arenası..
Bağlanma ihtiyacı ve bağlanmaktan korkma.
Her ilişkinin temel sorunu.
Korkusunun üstüne gidip, bağlanmaya mı çalışmalı, bağlanma ihtiyacı mı karşılanmalı?
Yoksa,
İhtiyacın önünde siper mi olunmalı, bırakmamalı mı kendini, zayıflıklarının üstüne mi gitmeli?
Hangisi doğru olan?
İyi pazarlar…