Sabır mı Korku mu?
SABIR MI?
KORKU MU?
Sabrım mı özgürlüğümü elimden alan,
yoksa korkum mu?
İçim suskun, konuşmuyor benimle.
Dargın mıyım kendime, ne!?
Amaçsız yaşıyor hissediyorum kendimi.
Yok gibiyim.
Hayatıma anlam veren “korkularımı tanıma ve alt etme savaşım”, yok içimde.
Vaz mı geçtim?
Fark edilecek, alt edilecek korkum bitti mi?
Aştım mı kendimi, yoksa yok mu ettim?
Kendimi kabul mü, yoksa inkar mı ettim?
Eskiden “nasılsın” diye sorduklarında, “hayat işte!” derdim.
Şimdi “rutin!” diyorum.
Nedir ikisinin arasındaki fark?
Rutin olan bugün, dünden daha sakin ve acısızken, neden bir yanım geçmişe öykünüyor?
Bir yanım, neden acı çekmek istiyor?
Eskiden sorularım az, cevaplarım çoktu.
Farkındalıklarım, neden cevaplarımı değil de sorularımı artırdı?
***
Dedi ki, “iki yıldır bir çok şey yapabilirdim kendim için, çok geç kaldım.”
“Neden yapmadın?” diye sordum.
“O kadar çok korkuyorum ki yapmaktan, adım bile atamıyorum” dedi.
Bugün aradı, yapmayı düşündüklerinden birini yaptığını söyledi.
“Ne hissettin?” diye sordum.
“Korktuğum gibi olmadı. Çok kötü hissedeceğimi düşünürdüm hep, ama hiç de öyle olmadı.”
Sorun, yapmak istediğin şeyin yaratacağı acı değil, kaldıramayacağın bir acıyla karşılaşacağını düşünmenin yarattığı korkudur.
Bilmediğin bir durumla ilgili, o şey’in sana kaldıramayacağın kadar büyük bir acı vereceğiyle ilgili ön yargın.
Öğrendiğin bir düşünme biçimi.
Meselenin ne duygularınla, ne de olaylarla, ne de tecrübelerinle bir ilgisi var.
Mesele sadece zihninde.
Sana öyle olacağının öğretilmesinde.
Böyle öğrenmiş olmanda.
Korku, öğrenilmiş çaresizliktir.
Meşhur bir öğrenilmiş çarsizlik deneyi vardır, hatırlarsınız anlatınca:
Kafese beş maymun konulur.
Ortaya bir merdiven, tepesine de iple bir kangal muz asılır.
Maymun merdivenleri cikarak muzlara ulasmak istediginde, dışarıdan üzerine soğuk su sıkılır.
Her maymun ayni tecrübeyi yaşar, buz gibi soğuk suyla ıslatılır.
Bütün maymunlar defalarca soğuk suyla ıslatılır.
Bir sure sonra, muzlara dogru hareketlenen maymunu diger maymunlar engellemeye baslar.
Engelleme, çıkmaya çalışan maynunu dövmeye kadar ilerler.
Maymunlardan biri disari alinir, yerine başka bir maymun konulur.
Yeni giren maymunun yaptığı ilk iş, muzlara ulasmak icin merdivene tırmanmak olur.
Fakat diğer dört maymun buna izin vermezler, engelemeye çalışırlar, engeleyemeyince döverler, bu şekilde engellerler.
Daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha değiştirilir yeni bir maymunla.
Yeni gelen maymunun merdivene çıkması, hem kendisinden önce yeni girmiş olan hem de ıslanmış diğer üç maymun tarafından dövülerek engellenir.
Bir süre sonra kafes, ilk beş maymun yerine, tamamı, merdivene hiç çıkmamış, dövülerek engellenmiş yeni maymunlardan oluşur.
Yeni bir maymun gelir, merdivene hiç çıkmamış maymunlar, yeni gelen ve muza ulaşmak isteyen maymunu döverek engellerler.
Bu tecrübeyi hiç yaşamamış olan maymunlar, korkuyu bir sonraki nesle aktarmıştır.
Korku, birinin tecrübe ettiği acının başka birine transfer edilmesidir.
Öğretilmiş bir tecrübedir.
Acı, tecrübeyi yaşayanın kişiliğine, olayın mahiyetine, muhatabına, şartlarına, kişilerin algılamasına göre değişir; bu anlamda özellikle ilişkilerle ilgili acı durumu subjektiftir.
İnanmakla korkmak, aynı kökten geliyor.
Aynı itkiyle geliyor, aynı öğrenme süreçleriyle aktarılıyor…
“After earth” filminde, kızılderili ve afrika kökenli oyuncu Will Smith,
“Tehlike gerçektir, korku seçimdir” der.
Tehlike için önlem aldığımızı zannettiğimiz pek çok davranışımız, korkularımızla yaptığımız seçimlerdir.
Kendimizi koruduğumuzu zannettiğimiz pek çok şey, hayaletlerden ibarettir.
Hiçbir acı, korkulardan dolayı tecrübe edilmemiş bir yaşamı yaşamanın verdiği acıdan daha fazla değildir.
***
Sabır ve korku arasındaki fark, ince, belirsiz bir çizgi.
Kendine yalan söylemeye alışkın biriysen, çizgi de kalmıyor ikisinin arasında.
Korkuların sabrın olur, hayatın kutsal yolunda kurban.
Aynı yerde, aynı ilişkide, aynı hayatla ve aynı sıkışmışlıkla “durur”sun.
Sabredersen bir gün biteceğini düşünür, hayal kurar, umut edersin.
Oysa derinde bir yerde, yaptığının;
başarı için,
daha iyi şartlarda bir yaşam için,
mutsuz olduğun bir ilişkiyi bitirmek ya da mutlu olacağını düşündüğün bir ilişkiyi yaratmak için,
bir eser yaratmak için sabır değil de,
baş edemediğin “yalnızlığın” olduğunu bilirsin.
Bildiğin için bir gün “itiraf “edebilirsin.
İtiraf edilebilen; bilinen ama bilinmek istenmeyendir.
Bu yüzden itibarı yoktur, “bilmiyorum” kelimesinin.
Bilmiyor değilsindir,
Bilmek için zamana ihtiyacın vardır.
Başarı için, bir eser yaratmak için, bir şeyi elde etmek, bir ilişkiyi bitirmek ya da oluşturmak için sabretmek;
hayata bir amaç verir, amaç hayata anlam katar.
Kıymetlidir.
Ancak sabrın daha kıymetli olduğu bir yer vardır:
Korku karşısındaki sabır.
Korku karşısındaki sabır, insanı özgür kılar, özgür hissettirir.
***
Özgürlük insanın “tek” ve “gerçek” kimliğidir.
Özgürlüğümüz dışındaki tüm tanımlar, tüm kimlikler üretilmiştir, yapıştırılmıştır, başkasının bizde gördüğünden başka bir şey değildir.
İnsan eğer özgürse, ürettiği şeylerin onun için bir kıymeti vardır.
Özgür hissetmiyorsa;
başarılar, eserler, nesneler, ilişkiler, sadece avuntudur.
İçinde özgürlüğün olmadığı sabır;
katlanmaktır.
Katlanmak…
Hayatın baş edilmesi gereken yerden katlanılması gereken yere dönüştürülmesi, sabırdan değil, korkudandır.
Bazen kendini değerli hissetmek/bazen de kendini güvende hissetmek için, vazgeçer özgürlüğünden insan.
Değerlilik arzusu, yalnız kalma kaygısının tolerasyonu,
Güven arayışı, yaşamı yitirme kaygısının tolerasyonudur.
Kaygıdan kaçınırken, kendini unutur farkında olmadan.
Sevgisini kazanayım diye, onu kaybetmeyeyim diye;
onun istediği “olmaya”, kendi istediği gibi “olmamaya” başlar;
böyle yaparken özgürlük hissini yok eder.
Bu hissi yok ederken, tek kimliğini yani kendini de yok eder.
Özgürlük bir haz durumu değildir.
Acı verir bazen…
Acı da çeksen haz da alsan, değişmeyen bir durumu vardır özgürlüğün:
Kendini özgür hissettiğin sürece, “var” da hissedersin.
İnsanın en temel iç güdüsü yaşamı devam ettirme güdüsüdür.
Yaşamı devam ettirmek kendini var hissetme çabasını, kendini var hissetme çabası ise özgürlük ihtiyacını zorunlu kılar.
İNSANIN GERÇEK MUTLULUĞU OLAN
VE KENDİNİ VAR HİSSETMESİNİ SAĞLAYAN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN VAZGEÇMESİ
VE MUTLULUĞU BİR BAŞKASINDA ARAMASI…?