OBSESİF İLİŞKİLER
“Yanımda mutlu gibi görünse de öyle olmadığını biliyordum.
Söylemese de ve hatta yalan söyleyip “mutluyum” dese de yanımda kendini değersiz hissettiğini hissediyordum.
Hayatıma dahil olmadığını hissettiği için mutsuzdu.
Sonraları daha cesur oldukça söylemeye de başladı mutsuzluğunu.
Ve sonraları ayrılıp gitmeleri başladı.
Önceleri bir kaç saat, sonraları bir kaç gün, çok sonraları bir kaç hafta süren gidip geri dönmeleri başladı.
Üç yıl süren ilişkinin son iki yılı böyle geçti.
Bense öylece buz gibi durdum karşısında.
Git demedim.
Gel de demedim.
Öylece ortada duruyordum.
Sonra bir gün ona başka birinden daha hoşlandığımı söyledim.
Öfkelendi.
Beni aldattı.
Tekrar döndü.
Sonra tekrar aldattı ve yine döndü.
Çok istedi,
ama hiçbir zaman sorumluluğunu almadı benimle yaşadığı ilişkinin.
Aşıktı, aşık olduğunu bile söylemedi yüreğinin sesiyle..
O gidip gelip hep aynı yerde durdu, ben uzaklaştım zamanla.
Ve birgün, ben gittim…
O da gitmek zorunda kaldı, ayrılığın nedeninin ben olduğumu düşünüp,
içinde büyük bir öfkeyle…
Sonraları anladım,
Benden önce de böyleydi,
Benden sonra da böyle…
Herşeye ragmen, onu sevmiştim…”
***
Bilge’nin “obsesif ilişkiler” hakkındaki düşüncelerimi aktarayım bu haftaki yazımda..
Obsesif (takıntılı) ilişkilerden kasıt, kişinin sorunlu olduğunu düşündüğü ve çevresi tarafından da sorunlu görülen ilişkisinden ayrılıp tekrar dönmesi ve bu “döngünün” süreklilik arzetmesidir.
Nevrotik obsesyondan farkları olsa da benzeyen çok yönü var;
İçindeyken sürekli ayrılık düşüncesiyle boğuşur, ayrıldıktan sonra da pişmanlık ve geri dönüş çabası..
Ve bunun “süreklilik” arzeden bir döngüyle yinelenmesi.
***
Elbette böyle bir süreç “tek taraflı” değildir.
Bunun bir döngü halinde tekrar edip bir “ilişki biçimine” dönüşmesi için, karşı tarafın da obsesif eğilimlerinin olması gerek.
Yoksa taraflardan sadece birinin böyle bir eğiliminin olduğu ilişkilerde ilişki sürmez, eğilimi “olmayan” taraf bir kaç döngüden sonra bu sürecin dışına çıkar ve ilişki sona erer.
***
Nevrotik obsesyonun en önemli özelliği, süreklileşmiş çatışmadır.
Kişi bir yandan yaptığı şeyin yanlış olduğunu düşünürken, diğer yandan onu yapmaktan kendini alıkoyamaz.
Tanımlayamadığı bir “dürtü” onu zorlar.
Yaptıktan sonraki suçluluk, sonraki döngüyü başlatan dürtüyü yaratır.
Analitik terapiyle uğraşan tüm terapistler bilir ki aslında bu çatışma, bilinçaltına bastırılmış daha başkaca bir çatışmanın bilinç tarafından kabul edilmiş versiyonudur.
Asıl çatışma yüzeye çıkartılıp, çözümlenmediği sürece bu nevrotik ifade de değişmez.
Yapılan müdahale, engelleme çabası yavaşlatmaktan öteye gitmez..
“Obsesif ilişkilerde” de benzer bir süreç işler.
Kişinin çatışması daha derindedir.
Kişi bunu anlamadığı sürece “döngüden” kurtulamaz.
***
İki temel duygu durumuna reaksiyon söz konusudur ilişki içindeyken;
* Arzu kaybı (Yeterli duygu hissedemediğini düşünme),
* Değersizlik hissi.
Kişi ilişkinin bir döneminde ya “yanlış” bir ilişki ya da kişiyle olduğunu düşünüp, ayrılık düşüncesine saplanır.. Ya da karşısındakinin ona değer vermediğini düşünüp, ayrılık düşüncesine saplanır.
Bu düşünceye dayanamaz; ya kendisi ayrılık kararı alır ya da karşısındakini bu kararı alması için zorlar.
İlk saatler, günler, haftalar kendini özgür hisseder.
İçine sıkıştığı durumdan kurtulmuş, kendini huzura atmıştır.
Ancak uzun sürmeyen bir süreçte özellikle karşısındakinin kendisinden vageçeceği kaygısını hissetmeye, yalnızlık acı vermeye başladığında; kaygı merak, öfke hissetmeye başlar.
Bu duygusal süreç; kişinin kendini suçlaması ya da karşısındakine hak verme çabasıyla “sonuçlanır”.
Geri dönüşün taşları döşenir, geri dönüş meşrulaştırılır.
****
Bu ilişkiler analiz edilediğinde, kişilerin bunu bir davranış modeli haline getirdiğini, yakın ilişki kurduğu kişilerle de benzer davranış içinde olduğu görülür.
Anneyle ya da anneyle bağın transfer edildiği babayla kurulan ilişkinin, en yoğun bağ geliştirilen ilişkilere yani karşı cins ilişkilerine de birebir yansıtıldığı görülür.
Ancak, “analiz” burada bitmez.
Kişinin bugünün döngüsünün dünle ilgili olduğunu kavraması önemlidir.
Ancak, bu farkediş eksiktir.
“Model davranış” model olduğu için içselleştirilmez, çocuk tarafından.
“Model davranış” daha derindeki bir “çatışmayı” dindirdiği için kullanılır.
Bağ geliştirilmiş kişiyle ilişkideki ego tarafından tolere edilemeyen acı verici duygulardan kaçınmak,
diğer ucunda,
kaçınmayla ortaya çıkan ayrılık acısı yüzünden yeniden ilişkiye tutunmak.
***
İlk bakışta kişinin çatışmalı ve çelişkili süreçleri yaşamasına neden olanın “acı” olduğu görülse de bu davranışların ilişkide “bağ” geliştirme anında ortaya çıkması dikkat çekicidir.
Benim düşüncem şudur;
Karşı taraf ilişkiye bağlandığında ya da kişinin kendisi ilişkiye bağlandığında, bilinçlatı süreçle bir savunma düzeneği devreye girer ve kişi ayrılmak için gerekçe yaratır.
Ayrılık sonrasında ise kişinin o ilişkiye girmesine neden olan bağlanma ihtiyacı devreye girer, bu defa kişi ilişkiye dönüş için gerekçe yaratır.
Obsesif ilişkinin temelinde, çocukluk döneminde edinilmiş “bağlanma bozukluğu” (bağımlılık arayışı-bağımlılıktan kaçınma) söz konusudur.
Bağlanmak isteyen ancak bundan delice korkan birinin, bir öteye bir beriye savruluşlarıdır,
bu “kısır döngünün “adı.