NE HİSSETTİĞİMİ NASIL ANLARIM?
DOĞRU DUYGU MU?
DOĞRU KİŞİ Mİ?
Kendi duygumuz için kendimize sorduğumuz sorular:
Hoşlanıyor muyum?
Seviyor muyum?
Beğeniyor muyum?
Aşık mıyım?
Benim için doğru kişi mi?
Karşımızdakinin duyguları için kendimize sorduğumuz sorular;
Beni seviyor mu?
Benden hoşlanıyor mu?
Bana aşık mı?
Beni beğeniyor mu?
Ben onun için doğru kişi miyim?
***
Bu sorular karşımızdakinin bizim için “doğru kişi” olup olmadığını anlamak için sorduğumuz
sorulardır.
Peki,
- “Doğru kişi” kimdir?
- Bu sorunun doğru bir cevabı var mıdır?
***
“Doğru kişi kimdir?” sorusu gerçekliği olmayan bir sorudur.
Kişinin kendi duygularını anlamak için sorduğu “ben ne hissediyorum sorusu” bilinçaltı bir manüplasyondur.
Duygularımızı fark eder, hissederiz.. kişi duygularıyla ilgili soru soruyorsa;
ya hissetmediği bir duyguyu hissettiğine ya da hissettiği bir duyguyu hissetmediğine dair kendini iknaçabasındadır
Her iki durumda da soru sormaya sebep olan, kişinin kendini ikna etme çabasıdır.
Dolayısıyla yukarıda sorulan “doğru kişi mi?” ya da “doğru duyguyu mu hissediyorum?” sorusu;
kişinin hissettiği duyguyu kabullenmesinde yaşadığı zorluk, bu zorlanmaya neden olan kaygıdan kaçınma çabasıdır.
Gerçekte,
ortada bir soru yoktur!
Soru sormak, kişinin soruyu sormasına sebep olan kaygısından kaçınışıdır.
Bir savunma mekanizmasıdır.
Zihni çarpıtmak, dikkati manüple etmektir.
Bu nedenle
Kendi duygularınız için sorduğunuz:
Hoşlanıyor muyum?
Seviyor muyum?
Beğeniyor muyum?
Aşık mıyım?
Benim için doğru kişi mi?
Karşı taraf için kendinize sorduğunuz;
Beni seviyor mu?
Benden hoşlanıyor mu?
Bana aşık mı?
Beni beğeniyor mu?
Ben onun için doğru kişi miyim?”
Soruları zihninize düşmüş ve bu sorulardan biriyle zihniniz meşgul olmaya başlamışsa
yapmanız gereken,
“doğru soruyu” sormaktır:
“Ben kendime bu soruyu neden soruyorum?”
Ya da
“ben kendimi neye ikna etmeye çalışıyorum:
Olmayan bir duygunun varlığına mı, yoksa var olan bir duygunun yokluğuna mı?”
Çünkü,
“İnsanın kendi duygusunu bilememesi” ya da “karşısındakinin duygusunu hissedememesi” gibi bir durum söz konusu olamaz!
Psikoterapi seanslarında, duygulara dair sorulan sorulara “ bilmiyorum” cevabı veren danışanın yanıtı, “bilmek istemiyorum” olarak düzeltilir.
***
Lakin,
burada bir açmaz söz konusudur:
Kişi duygusunu bilmek istemediği için bilmiyorsa, kendine neden bilmek istemediğini sorsa ne değişecek?
Bilmek istemediğiniz duyguyu bilmezsiniz.. kendinize ne söylerseniz söyleyin ne sorarsanız sorun bilmezsiniz, çünkü bilmemeye ihtiyacınız vardır.
Bilinçaltınız kendini anlamamaya ihtiyaç hissettiği için onu anlaşılır hale getirecek tüm soruları tehdit olarak algılar, içinize dönemezsiniz.
Soruları anlamak için her döndüğünüzde içiniz ya da duvar olur ya da zihniniz sislenir.. orada kaybolursunuz.. sonu gelmez ihtimalleri sonuçsuz bir şekilde kritik ederken bulursunuz kendinizi.
Nevrozlardan kurtulmamızı engelleyen, aynı zamanda ondan vazgeçmek istemememizdir. En çok kurtulmak isteyip kurtulamadığınız şey, aynı oranda varlığına ihtiyaç duyduğunuz şeydir! Benzer bir şekilde, cevabına ihtiyaç hissedip kendinize sorduğunuz ama cevabını bulamadığınız sorunun da “cevabını bilmemeye” ihtiyacınız var demektir.
***
Peki,
bilinçaltınızı endişelendirmeden, onun kendini tehdit altında hissetmesine neden olmadan ilerleyeceğiniz bir yol var mı?