KUR’ANDA EŞCİNSELLİK TARTIŞMASI: ARZU MU EYLEM Mİ?
İ
YARGILANAN NEDİR: ARZU MU EYLEM Mİ?
İslam dünyasında eşcinsellik konusu, tarih boyunca hep tartışmalıydı, “bireysel kimlik” ve “cinsel yönelim” kavramlarının öne çıkmasıyla durum daha da karmaşık bir hal aldı.
Kur’an’da “eşcinselliğin” nasıl ele alındığı hususu bu tartışmanın merkezinde yer alıyor.
Temel soru şu: Kur’an eşcinsel kimliği mi sapkınlık olarak görmektedir, yoksa yalnızca belirli cinsel eylemleri mi?
***
Kur’an’da eşcinsellikle ilişkilendirilen temel anlatı “Lût kavmi” kıssasında geçer. Bu kıssa A’râf (80–84), Hud (77–83), Hicr (67–77), Şuara (160–174), Neml (54–58) ve Ankebut (28–35) surelerinde işlenir.
Bu ayetlerin ortak teması; Lût kavmi erkeklerinin hemcinslerine yönelerek şehvet duyması, misafirlere yönelik cinsel saldırı niyetinde bulunmaları, toplum içinde edepsizlik yaptıkları ve ahlaki yozlaşmaya sürüklendikleridir. Bazı ayetlerde “sizden önce kimsenin yapmadığı bir hayasızlığı yapıyorsunuz” denilirken, bazı ayetlerde “erkeklere şehvetle yaklaşıyorsunuz” vurgusu dikkat çeker.
Bu ayetlerde dikkat çeken önemli bir unsur, Lût’un misafirlerine saldırmak isteyen kavmine karşı “işte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir” demesidir. Bu ifade, geleneksel fıkıh yorumlarında “heteroseksüel” evliliğin meşruiyetini öneren bir çözüm olarak yorumlanmıştır. Ancak bu ayetlerin, bugünkü anlamda bireysel ve rızaya dayalı eşcinsel birlikteliklere mi yoksa şiddet, zorbalık ve toplumsal yozlaşma içeren eylemlere mi işaret ettiği meselesi tartışmalıdır.
Geleneksel İslam fıkhında mesele daha keskin ele alınmıştır. Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde “erkek erkeğe anal ilişki” (livâta) büyük günah ve bazı görüşlere göre zinadan da ağır bir suç olarak kabul edilmiştir. Kadınlar arası ilişki (sihaq) de haram sayılmış, ancak cezai yaptırımı farklı değerlendirilmiştir. Klasik fıkıh metinlerinde dikkat çeken nokta; bu hükümlerin eyleme, yani davranışa odaklanmasıdır. Eşcinsel yönelim veya kimlik kavramları klasik dönemde henüz şekillenmediği için, “arzu” ve “yönelim” meselesi fıkıh literatüründe “doğrudan” işlenmemiştir.
Bununla birlikte, bugün çağdaş İslam düşünürleri arasında Kur’an’daki bu ayetleri farklı perspektiften okuyan ilahiyatçılar vardır. Amerikan Müslüman ilahiyatçı Scott Siraj al-Haqq Kugle, Homosexuality in Islam adlı eserinde, Kur’an’daki Lût kıssasının eşcinsel yönelimi değil; tecavüz, zorbalık ve ahlaki çöküş gibi olguları hedef aldığını savunur. Ona göre Kur’an, eşcinselliğe dair doğrudan normatif bir hüküm getirmemekte, ancak şiddet ve zorlama içeren davranışlara karşı durmaktadır.
Katar’da görev yapan Mohamed El-Moctar El-Shinqiti de Kur’an’daki anlatının eşcinsel kimliğe değil, cinsel zorbalığa ve misafirlerin onurunu zedelemeye yönelik ahlaki sapmaya odaklandığını belirtir.
İran asıllı dinler tarihçisi Reza Aslan ise Kur’an’ın eşcinsellik meselesinde sessiz kaldığını, Lût kıssasında toplum düzenini bozan kolektif bir saldırının işlendiğini ifade eder.
Muslims for Progressive Values gibi ilerici İslami oluşumlar Kur’an’da eşcinsel kimliğin lanetlenmediğini ve Lût kıssasında anlatılan olayın bir tecavüz ve zulüm hikayesi olduğunu savunmaktadır.
Klasik ulemadan doğrudan eşcinsel yönelimi “doğal” sayan bir görüş bulmak güçtür. Ancak kimi tasavvufi eserlerde, erkek güzelliğine duyulan estetik ilgi ve mecazi aşk (mahabbet-i mecazî) işlenmiş; bu tür aşk anlatılarında cinsel eylemden ziyade duygusal aşk merkezde olmuştur. Örneğin, Endülüslü İbn Hazm’ın Tavk el-Hamâme adlı eserinde aşkın farklı yüzleri işlenirken, bazen aynı cinse yönelik duygusal yakınlıklara da değinilir. Mevlana ve Şems ilişkisinin bazı modern yorumları da zaman zaman bu tartışmaların konusu olur; ancak burada da esasen kimlik değil, aşk ve ilahi yakınlık merkez alınmıştır.
Bu veriler ışığında Kur’an’da eşcinsellik anlatısının daha çok davranışa yönelik olduğu, özellikle şiddet içeren, zorlayıcı ve kolektif sapkınlık eylemlerini hedef aldığı yönündeki çağdaş yorumlar anlam kazanmaktadır. Kimlik ve yönelim meselesine dair doğrudan bir Kur’an hükmü bulunmamaktadır. Bu durum, Kur’an’ın söz konusu meselede sessiz kalıp kalmadığı veya yorum kapısını açık bırakıp bırakmadığı tartışmalarını beraberinde getirmektedir.
“CİNSEL KİMLİK” ve “CİNSEL DAVRANIŞ” ayrımı
Bu tartışmayı daha sağlıklı değerlendirmek için, “cinsel kimlik” ve “cinsel davranış” arasındaki farkı ortaya koymak gerekir. Çünkü bu iki kavram, modern psikoloji ve etik tartışmalarında ayrı kategorilerde ele alınmaktadır.
Cinsel davranış, bir kişinin kiminle ve nasıl cinsel eylemde bulunduğunu ifade eder. Davranış görünür, dışsal ve somut bir eylemdir; bir insanın fiilen bir başkasıyla cinsel ilişkiye girmesi cinsel davranış kapsamına girer.
Klasik İslam fıkhında ve Kur’an tefsirlerinde de odak noktası çoğunlukla davranış olmuştur. Haram ve helal hükümleri, doğrudan eylemler üzerinden belirlenmiştir.
Cinsel kimlik, bir kişinin içsel olarak kendisini nasıl tanımladığı ve hangi cinsiyete karşı romantik ya da cinsel çekim hissettiğiyle ilgilidir. Bu “yönelim” ve “aidiyet” hali, davranıştan bağımsız olarak da var olabilir. Bir birey cinsel kimliğini eşcinsel olarak tanımlayabilir; ancak hiçbir cinsel davranışta bulunmayabilir. Kimlik, bireyin psikolojik, biyolojik ve duygusal yapısıyla daha çok ilişkilidir.
Kur’an’da Lût kavmi anlatısında eleştirilen şey cinsel yönelime dair bir tanımlama değildir; açıkça cinsel şiddet, zorlayıcı ve ahlaki yozlaşma içeren davranışlardır. Ayetlerde geçen “erkeklere şehvetle yaklaşma” vurgusu, eyleme işaret ederken; bireylerin içsel yönelim ve kimlikleri üzerinde doğrudan bir hüküm görülmemektedir. Klasik fıkıhta da eşcinsel arzu ve eğilimler, çoğu zaman bir günah ya da suç değil; nefsin sınavı olarak görülmüş, fakat davranış yasaklanmıştır.
Bu nedenle, günümüz yorumcuları arasında Kur’an’da eşcinsellik anlatısının kimlik değil, eylem merkezli olduğu görüşü giderek daha fazla yankı bulmaktadır. Buradan hareketle modern İslam düşüncesi içinde, eşcinsel yönelimi doğal bir insan hali olarak gören, fakat davranışlar konusunda etik ve toplumsal ilkeleri önceleyen yorumlar gelişmektedir.
Ancak burada bitmekte midir? Yani “kişi kendisini eşcinsel olarak tanımlayabilir, bu hissiyatta bulunabilir, bunları davranışa dökmediği sürece Kuran bunu günah saymaz” demekle konu kapanır mı? Bu duyguları bir imtihan olarak görmek meseleyi kapatır mı? Doğuştan kör olmak ya da başkaca bir organ eksikliğine sahip olmak gibi bir imtihan nesnesi olarak görülebilir mi bu durum? Kuranın eşcinsel kimlik/yönelim karşısındaki “nötr” duruşu tarafsızlık mıdır? Değilse yani o günün böyle bir konusu yok ise Kuran bugün gelseydi “eşcinsel kimlik” için ne derdi?
Uzun zamandır eş cinsel kimlikler ve sorunları üzerinde çalışıyorum. Gözlemlerim ve okumalarım bana meselenin “imtihan konusu” denilip kapanacak kadar sığ olmadığını söylüyor. Kuran bu meseleye nötr kalsa da İslam dünyasının bu meseleyi önüne alması ve tartışması gerekir. Bu da özgür bir platformda mümkün olur. Diğer soru da budur: İslam dünyası bu konuyu açıkça tartışabilecek/konuşabilecek özgür bir alana sahip midir?