İLİŞKİNİN 100 GÜNÜ
1918 yılında sona eren birinci dünya savaşı,
1939’ olanda başlayacak ikinci dünya savaşının zeminini hazırlayan ağır bir ekonomik enkaz bıraktı.
Bu enkazın en ağır kısmı 1928 ile 1938 arasında yaşandı.
Tüm dünya yıllarca süren ekonomik resesyona girdi.
Dünya ekonomisi bir yılda yüzde 50 küçüldü.
Milyonlarca insan işsiz kaldı.
Tüm dünya yaklaşık 10 yıl süren bir ekonomik bunalım yaşadı ve bu dönem dünya ekonomi literatürüne “buhran yılları” olarak girdi…
Bu bunalımdan en ağır yara alanlardan biri de Amerika Birleşik Devletleri oldu.
1932 yılında ABD’de iktidara gelen Franklin Roosevelt işte bu “buhran yılları”nda iktidar oldu.
Roosvelt göreve gelişinin hemen ardından kongreyi oturuma çağırdı ve 100 gün içinde ekonomik ve sosyal konularda çok önemli 76 yasa değişikliği yaptı.
100 günün sonunda ülke halkına yaptığı açıklamada, bu süre içinde yaptığı önemli değişikliklerle ilgili bilgi verdi ve ilk kez 100 günün önemini anlattı.
O günden bu tarafa ilk 100 gün pek çok alanda sonraki seyir için gösterge kabul edilir oldu.
***
İlişkiler, dürtülerin ve karmaşık psikolojik ihtiyaçların karşılanması için ortaya çıkan güdülenmelerle gerçekleşir.
Cinsel dürtü bu ihtiyaçların başında gelir.
Güvenlik ihtiyacı,
Sevilme ihtiyacı,
Sosyal bir varlık olarak toplum içinde kabul edilme ihtiyacı,
Soyunu devam ettirme dürtüsü,
Bağlanma ihtiyacı;
Ve tüm bu ihtiyaçların süper egonun onayıyla karşılanacağı yer olan;
evlenme arzusu.
Her flört ilişkisi;
bu ihtiyaçların bir kısmını ya da hepsini karşılamak için kurulur.
Bu nedenle kurulan her ilişkinin bunlara ulaşmak için hedefi vardır.
İhtiyaçların örtüşmediği ya da hedeflerin farklı olduğu durumlarda ise sorunlar ortaya çıkar.
Hedef farklılığı ilişkiyi belli bir patikaya sokar.
Yol alınsa da(ilişkide zaman ilerlese de) sorunların çözülmediği ya da çözülüyormuş gibi görünen ama kendini tekrar eden bir çözümsüzlük hali ortaya çıkartır.
***
İlk 100 gün bir ilişki için pek çok açıdan bir genelleme imkanı sunar.
Genellemeyi kusurlu hale getirecek tek husus, kişilerin bir terapi sürecinde ya da kendilerini anlama ve değişim süreci içinde olmalarıdır.
Böyle bir çaba yoksa ilişkinin süresinin uzunluğu ya da kısalığı bir anlam ifade etmez;
İlişkide ilk 3 ay ne yaşanmışsa sonraki 3 yılda da aynı şeyler yaşanır.
***
İlk 100 gün;
ilişkinin nasıl bir ilişki olduğu ve nereye gittiği hakkında bilgi verir.
Kişilerin evlilik niyeti varsa karar için “yeterli” bir süredir.
Bu süre sonunda kişi evlilik kararı alamıyorsa sebebi “yeteri kadar veriye sahip olamaması” değil,
kaygıları ve korkularıdır.
Kaygılarının üstüne gidemiyor, kaygılarından kaçınıyorsa yani bağlanmaktan korkuyorsa;
ilk 3 ayda ortaya çıkan bu tutum ilişkinin sonrasında da kendini gösterecektir.
İlişkinin temel göstergeleri olan şu hususlar ilk 3 ayda netlik kazanır:
- İlişkideki iletişim sorunlarının temelini teşkil eden duyguları ifade edebilme/edememe; buna dair sorunların ortaya çıkması, bunların gündeme getirilmesi, çözümünün aranması, çözülebileceğine dair bir algı oluşturan ilerlemenin görülüp görülmemesi için 3 ay yeterli bir süredir.
- İlişkinin seyrini etkileyecek önemli hususlardan biri olan “çatışma yönetimi”ni anlamak için de ilk 3 ay göstergedir. Çatışma ortaya çıkmıyorsa; taraflardan biri ya da her ikisi olası çatışmayı tolere ediyor demektir. Çatışmanın olmaması ertelenmiş sorun anlamına gelir. Çatışma yaşanıyorsa; taraflar süreci nasıl ilerletiyor, sorun nasıl çözülüyor? Tarafların öfke sorunu, şiddet, sorundan kaçınma gibi davranışlar söz konusu mu? İlişkinin sonraki seyrinde sorun yaratacak bir davranış sorununun olup olmadığını görmek için 3 ay yeterli bir süredir.
- Karşıdakinin iş hayatı, arkadaş ilişkileri, sosyal ilişkileri, aile hayatı hakkında bilgi sahibi olma.. Bu ilişkilere dahil edilmeyi isteme ya da talep edilme… ekonomik durumu ve harcama alışkanlıklarıyla ilgili bilgi sahibi olma: Bu durumlar ilişkide bağlanma süreçlerinin bir parçası olarak yaşantılanır. Bunların olması ya da olmaması bağlanma seyrinin nasıl ilerlediği hakkında bilgi verir. Bunlar hakkında fikir sahibi olmak için de 3 ay yeterli bir süredir.
- Duygusal motivasyonun seyri.. duygusal yoğunlukta azalmamı, artmamı görünüyor.. Genel kabuldür ilişkide zaman ilerledikçe duyguların azalacağı ve bunun normal olduğu düşüncesi. Ancak bu gerçeği yansıtmaz. Duygusal motivasyonu yavaşlatan şey zaman değildir ya da karşıdakini tanımak değildir, aksine bunlar kişilerin bağlılıklarını güçlendirir. Bu nedenle ilk 3 ay ilişkinin duygusal motivasyonuyla ilgili nasıl bir seyir izleyeceği hakkında fikir sahibi olmak için yeterli bir süredir.
- İlişkinin kriz çıkartan noktaları olan kıskançlık, kıyafet ve toplum ilişkilerine müdahale, karşı cins ilişkilerinde sınırlar gibi hususların ilişkide görülmesi, bunların yarattığı çatışmaların çözümlenip çözümlenemediği, bu sorunların ilişkiye etkisini görmek için de 3 ay yeterli bir süredir. Bu süre içinde kişiler başlangıçta ilişkide sorun yaratacağı endişesiyle sakladıkları duyguları, bastırdıkları tepkileri daha açık şekilde ifade ederler. Bu da ilişkinin ilerleyen zamanlarında bu sorunların nerelere kadar uzanacağının görünmesi hakkında fikir verir.
- İlişkide önemli bir başka alan, cinsellikle/yakınlaşmayla ilgili temaslardır.. bu temaslarda yaşanılan davranışsal süreçler, ten uyumu, ten kokusu, öpüşme, ağız kokusu, el ele tutuşma; bunlar ve benzeri konularda ilişkinin kişilerin ihtiyaçlarını ne kadar tatmin ettiği, bunların sorun zemini olup olmadığı hakkında veri sahibi olmak için de 3 ay yeterli bir süredir.
- Önemli bir başka alansa evlilik düşüncesiyle ilgilidir. Kişilerin bu düşüncede olup olmadığı, bunu hayata geçirme zamanı, şekli gibi hususların konuşulmaya başlanması ve tarafların birbirlerinin bu konu hakkındaki fikirlerini bilmesi, niyetlerini anlaması anlamında da 3 ay yeterli bir süredir.
100 gün ya da yaklaşık 3 ay;
Kişilerin ilişkide karşı tarafın bilinmeyen yönlerini tanıması,
Herkesle paylaşılmayan yaşam olaylarının,
Kişisel ve fiziksel özelliklerinin,
duygu ve düşüncelerinin,
geçmiş yaşam olaylarının bilinmesi açısından da önemli bir süredir. Bu süre içinde her bilgiye sahip olunamasa da bu konularda açık olmaya bir niyetin olup olmadığını görmek mümkün olur..
Kişinin kendini algılamasını görmek,
hayata bakışını anlamak,
karşı cinse ve kişiler arası ilişkilere bakışını keşfetmek,
Karşıdaki nelerden utanır, nelerden kaygı duyar, nelerden korkar, nelerden heyecanlanır, nelere ne kadar sabreder, neye nasıl tepki verir;
100 gün bunları anlamada yeterli bir süredir.
***
Kişiler 100 günde nelere-nasıl direnç gösteriyorsa 3 yıl sonra da aynı şeylere aynı şekilde direnç gösterirler.
Zamanın uzamasına duyulan ihtiyaç karşıdakini tanımaya dair ihtiyaçtan çok;
ya kaygıya dirençtir ya da ilişki ilerledikçe ortaya çıkacak olan bağımlılığa psikolojik yatırım yapmaktır.
Bu nedenle
3 yıl sonra göstereceğin tepkiyi şimdi göster!
Yoksa
“Ben daha o zaman anlamıştım” cümlesini kurman ve buna dair pişmanlık yaşaman kaçınılmazdır!