ANOMALİ
“Onu değil, bana olan sevgisini sevdim” ya da “Beni değil ona olan sevgimi sevdi” diyerek ilişkisini tanımlayan kişilerin bu yorumlamaları bağlanma üzerine dönemsel ya da varoluşsal bir sorun yaşadıklarını gösterir…
Bu yorumlamaya sahip kişiler ilişkideki partnerini bir birey olarak değil, karşısındakini kendisine sunulmuş duygusal beslenme aracı olarak görüyor olabilir.. Bu durum, erken dönem bağlanma deneyimlerinde içselleştirilmiş “nesne temsilleriyle” ilişkili olabilir.
- Kendi duygusal ihtiyaçlarına odaklanma: Kişi, nesneyi (partneri) kendinden bağımsız bir özne olarak değil, kendi ihtiyaçlarını karşılayan bir işlev olarak algılayabilir.
- İlişkinin araçsallaştırılması: Partner, sadece bir “sevgi kaynağı” olarak deneyimlenebilir.
- Bağımsız ve bütünlüklü bir nesneyle ilişki kuramama: Kişi, partnerini “sevdiği kişi” olarak değil, “sevgi gösteren biri” olarak konumlandırır.
Bu tür bir algı, kişinin nesne ilişkilerinde ayrışma ve bireyleşme süreçlerinde yaşadığı eksikliklerle ilişkili olabilir. Bu kişi anneyle ayrışmayı sağlayamamış, erken dönem ilişkilerine takılı kalmış, egosantrik bir kişiliği işaret ediyor olabilir.
Daha fazla seven (Romantik Davranışları Sergileyen) taraf açısından ise
- a) Kendilik Nesnesi Olarak Partner
- Kişi, partnerini bir “kendilik nesnesi” olarak konumlandırıyor olabilir (dış dünyayı kendini tanımlayan alan olarak görme).
- Yani partner, kişinin kendi sevilebilirliği ve değerini teyit eden bir ayna işlevi görüyor olabilir.
- Doğal olarak kendi içsel bütünlüğünü sağlayamayan birey, başkasının sevgisini deneyimleyerek kendini anlamlı hissetmeye çalışıyor olabilir.
Bu açıdan, kişinin erken çocukluk döneminde ebeveynlerinden yeterli onay ve sevgi alamamış olması önemli bir faktör olabilir. Partnerin ilgisi ve sevgisi, bu eksikliğin yerine konulmaya çalışılan bir nesne işlevi görüyor olabilir.
- b) Nesne Sürekliliği Problemi
- Kişi, ilişki içinde partnerini sevgi gösterdiği sürece güçlü ve mutlu hissediyor olabilir, ancak partnerin ilgisi azaldığında ya da ilişki sarsıldığında, kişi boşluk, değersizlik veya terk edilme korkusu yaşıyor olabilir. Bu, çocuklukta ebeveynin tutarsız ilgisine maruz kalmış bireylerde sıkça görülen bir “nesne sürekliliği” (güvenli bağlılık) problemine işaret edebilir.
Bu bireyler, ilişki içinde sürekli “sevilmeye ihtiyacım var, yoksa varlığım anlamsız” gibi bilinçdışı bir dinamikle hareket edebilirler.
Yine başka bir açıdan bu ifadeleri kullanan kişiler, sevgiye ve bağlanmaya dair daha mesafeli ve eleştirel bir tutum sergiliyor olabilirler…
- a) Bölme Savunması
- Kişi, partnerini ikiye ayırarak görmektedir: “aşk veren kişi” ve “gerçek kişi”. Sevgi aldığı sürece partneri olumlu bir nesne olarak algılar, ancak partnerin bireyselliğini ve eksikliklerini fark ettiğinde, onu duygusal olarak değersizleştirebilir. Bu yaklaşım, çocuklukta yaşanan idealizasyon ve hayal kırıklıklarıyla ilgili olabilir.
Erken çocuklukta ebeveyni hem sevgi dolu hem de ihmal edici ya da tutarsız bir figür olarak deneyimleyen bireylerde, “bölme” savunması yaygın olabilir.
- b) Nesne Kaybına Karşı Savunma Mekanizması
- Kişi, bağlanma figürünü kaybetmeye karşı bir önlem olarak partnerin bireysel varlığını reddedebilir. “Onu değil, onun bana olan aşkını sevdim” diyerek, aslında partnerin gitmesinin büyük bir kayıp olmadığını kendine kanıtlamaya çalışabilir. Ya da diğer taraf açısından “beni değil benim onun için yaptıklarımı sevdi” diyerek kaybı değersizleştirmeye çalışıyor olabilir. Bu yorumlama biçimi, çocuklukta yakınlık ve sevgiye dair travmatik kayıplar yaşamış bireylerde görülen bir savunma mekanizmasıdır.
Örneğin, çocuklukta ebeveyninden beklediği ilgiyi alamamış biri, yetişkinlikte birine bağlanmaktan kaçınmak için bilinçdışı olarak duygusal mesafeyi koruyabilir.
- c) Bağlanmaya Dair Bilinçdışı Kaygılar
Bu birey, ilişki içinde duygusal olarak daha az yatırım yaptığını hissedebilir. Bunun nedeni, bağlanmanın getirdiği potansiyel tehlikelere karşı korunma ihtiyacı olabilir:
- Bağlanırsa incinme riski taşıdığını hissediyor olabilir, bu nedenle, ilişkiye duyduğu bağlılığı azaltarak kendini güvene alır. Burada kişi, partnerinin duygusal nesnesini sevmektense, onun sevgi gösterilerini bir güvenlik kaynağı olarak benimsemeye çalışıyor olabilir.
Bu ilişki dinamiğinde, biri “aşırı veren” ve diğeri “alan ama mesafeli olan” bir rol üstleniyor olmalıdır. Bu açıdan değerlendirildiğinde:
- Aşırı veren taraf, partneri üzerinden kendi değersizlik hissini telafi etmeye çalışıyor olabilir. Alan taraf ise, bağımlı hale gelmemek için sevgiye ve bağlanmaya dair bilinçdışı bir direnç gösteriyor olabilir.
Bu tür ilişkilerde sıkça görülen dinamiklerden biri, “idealize etme” ve “değersizleştirme” döngüsüdür. İlişkinin başında partner yoğun ilgi gösterdiğinde, diğer taraf bu ilgiyi büyüleyici bulabilir. Ancak zamanla, gösterilen ilginin “fazla” veya “baskılayıcı” olduğu algılanmaya başlar. Sonuç olarak, “Onu değil, onun bana olan aşkını sevdim” gibi bir cümle ortaya çıkar, çünkü ilişkiye yüklenen anlam değişmiştir. Bu tür nesne ilişkileri, genellikle çocuklukta yaşanan sevgi, ilgi ve bireyselleşme süreçlerindeki dengesizliklerden kaynaklanır.
Sonuç
“Onu değil, onun bana olan sevgisini sevdim” ifadesi, nesne ilişkileri kuramı açısından bölme, nesne sürekliliği problemleri, bağımlı nesne ilişkileri ve bağlanma kaygıları gibi pek çok farklı boyutla açıklanabilir.
İlişkilerde yaşanan bu tür dinamikler, bireyin erken dönem nesne ilişkilerinden getirdiği bilinçdışı şemaların bir yansımasıdır. Kişi, sevgi ve bağlanmaya dair geçmiş deneyimlerinden gelen içselleştirilmiş nesne temsillerini ilişkilere yansıtarak, sağlıksız tekrar döngülerine girebilir.
Bunun farkına varmak ve ilişkilere bu çerçevede bakmak, daha sağlıklı nesne ilişkileri geliştirmek için önemli bir adımdır.